Dizi Arşivi

Emmy ödüllü doğa bilimci David Attenborough tarafından sunulan yeni doğa belgeseli Life in Colour, renklerin farklı hayvanların yaşamlarında oynadığı rolü araştıran 3 bölümden oluşuyor. İnsan gözüyle görülemeyen ışık spektrumlarını yakalayan kameraların kullanımıyla hayvanların hayatları boyunca renkleri nasıl kullandıklarını, farklı türlerin renklerle olan karmaşık ilişkilerini anlamamıza olanak sağlıyor. Attenborough kariyerine 1950'lilerin başında başladığında böyle bir dizi yapmak istiyormuş fakat o günlerde sadece siyah-beyaz televizyon olmasından dolayı yapılamayan Life in Colour belgeseli aynı zamanda bir tutkunun gerçekleşmesi. Yürütücü yapımcılığını Sharmila Chowdhury, Stephen Dunlevy ve Colette Beaudry’nin üstlendiği, yönetmen koltuğunda Adam Geiger, Sally Thomson, Nick Green ve Bridget Appleby’nin oturduğu David Attenborough's Life in Colour dizisini kaçırmayın.

Marius Josipovic kendi çapında bir düzenbazdır. Bir gün işi ters gider ve kendini haksız yere hapishanede bulur. 3 sene sonra hapisten çıkar ve tehlikeli bir gangsterden kaçan Marius, hücre arkadaşı Pete Murphy'in kimliğini alır. Pete'in ailesi 20 yıldır kendisinden haber alamadığı için Marius kendini Pete'in ailesine ve çevresine kendisinin Pete olduğuna çok da zor olmadan inandırır. Pete’in aile işini devam ettiren ve dolandırıcılıkta uzman olan sahte Pete, ödül avcılığı yapmaya karar verir. Başrolü Giovanni Ribisi tarafından canlandırılan, Breaking Bad'in yıldızı Bryan Cranston'ın yapımcılığını üstlendiği Sneaky Pete dizisini kaçırmayın.

1970’li yıllarda Asya’nın güneydoğu taraflarında batılı gezginlerin peşine düşüp bu turistleri öldüren Charles Sobhraj adlı seri katilin hikayesini ve yakalanışını konu alan Birleşik Krallık yapımı olan dizi Bangkok ve Londra'da çekildi. Güneydoğu Asya bölgesinde farklı ülkelere seyahat yapan 20 gezginin cinayetinin sorumlusu, dünyanın çeşitli kıtalarında hakkında arama emri çıkarılan Charles Sobhraj'ı Tahar Rahim canlandırıyor.

New York Times gazetesinin diziyle aynı adı taşıyan köşesinde okurlar tarafından yazılan ayrılık, cinsellik, evlilik sorunları, platonik aşk, cinsiyet değişimi gibi kişisel anılar yer alıyor. Arka planda New York ve her bölümde bu köşe yazılarındaki hikayelerden farklı bir tanesi ile farklı karakterler anlatılan antoloji dizisinde aşkın farklı formları işleniyor. Gerçek hikayelerden uyarlanan senaryoların bazılarında üzgün son değiştirilerek acı veren dramatik kısımların yerine yaşama sevgisi ve mutluluk işlenmiş.

Eski mahkum ve usta bir mücevher hırsızı işlediği bir soygundan dolayı 15 yıl hapis yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşur. Baş karakterimizin Ukraynalı Rabbit (Tavşan) lakaplı patronunun kızı Anastasia, hem suç ortağı hem de sevgilisidir. Rabbit ise hem kızına hem de 15 yıl önce çaldığı elmaslara ulaştıracağını düşündüğünden karakterimizi takip etmektedir. Adı Carrie olarak değişmiş ve evlenmiş olan Ana Pennsylvania'da küçük bir kasaba olan Banshee'de yaşamaktadır. Oldukça belalı olan bu kasabaya Lucas adında yeni bir şerif gelmiştir. Yerel suçlularla mücadele ederken öldürülür ve karakterimiz bunu fırsata çevirerek Lucas Hood'un kimliğini üstlenir. Yeni şerif kimliğiyle hem suçlularla hem de geçmişinden insanlarla mücadele ederken bir yandan Rabbit'ten kaçmak ve Carrie ile işleri yoluna koymaya çalışır.

Çocukluğundan beri kafasında belli sesler duymakta olan David Haller aslında güçlü telepati yeteneği olan bir mutanttır fakat mutantlarla ilgili bir şey bilinmeyen evreninde akıl hastası sanılmaktadır. David'e şizofreni ve çoklu kişilik bozukluğu teşhisi konulmuştur. Kimsenin duymadığı ve görmediği garip şeyleri algılaması sebebiyle çeşitli uyuşturucular kullanır ve ailesi tarafından akıl hastası zannedilip hastaneye kapatılır. Akıl hastanesinde Syd diye bir kadınla tanışır ve hayatı değişmeye başlar. David, Syd ile yakınlaşmasından sonra fark eder ki duyduğu ve gördüğü şeyler gerçek olabilir. Bunun üzerine akıl hastanesinden kaçar ve onu yakalayan hükümet çalışanlarının elinden kendisi gibi mutant kişilerden oluşan bir grup tarafından kurtarılır. David için gücünü anlama ve kendini tanıma zamanıdır.

Ölümcül bir virüs yağmurla yayılmaya başlar. Çok tehlikeli olan bu virüs İskandinavya'nın epeyce bir bölümünü ele geçirmiş ve pek çok kişi hayatını kaybetmiştir. Felaketin üstünden 6 sene geçmiştir ve halk hala virüsün etkisi altındadır. Virüsten kurtulmayı başarmış Simone ve Rasmus adında iki Danimarkalı kardeş kendilerine güvenli bir bölge bulmak ve bir bilim insanı olan babalarına ulaşıp insanlığı bu durumdan kurtarabilmek için yola çıkarlar. Heyecan dolu bu yolculukta kendileri gibi güvenli yer arayan hayatta kalmış insanlarla karşılaşacaklardır.

Gizli servis ve istihbarat birimlerinde görev alan kişilerin röportaj şeklinde gerçekleştirdikleri konuşmalar ile ilerleyen Netflix'in bilim ve politik konulu yeni 8 bölümlük belgesel serisi Spycraft (Casusluk Sanatı); casusluk tarihinin gelişimini anlatıyor. Çeşitli ülkelerin gizli servis ve istihbarat birimlerinin kullandığı yöntemler paylaşılırken tarihte bilinen pek çok önemli olayın gizli yüzü açığa çıkarılıyor. Casusların heyecanlı dünyalarında casusluk için tarih boyunca geliştirilen teknolojinin nasıl katkı sağladığını gözler önüne seren belgeselin bölümleri; Gözetim Teknolojileri ve Gökteki Göz, Ölümcül Zehirler, Sekspiyonaj, Gizli Veri Toplama, Gizli İletişim, Özel Harekat ve Sabotajlar, Şifre Kırıcılar ve İdeal Casusu Bulmak konularını anlatıyor.

Harika bir hayatı olan Tony, eşi Lisa'nın aniden ölmesinden sonra depresyona girer ve bir karar verir. Artık kendisi de dahil insanlara içinden geldiği şekilde davranmaya başlayacaktır. Tony'nin kendisini ve kimseleri umursamayan "süper güç" gibi gördüğü bu yanı, çevresindekileri endişelendirirken diğer tarafta arkadaşları onun eskisi gibi olması için çalışacaklardır. Eşsiz mizah anlayışıyla bilinen İngiliz komedyen ve oyuncu Ricky Gervais dizinin senaryo, yönetmen koltuğu ve başrolüne imzasını atarken Charlie Hanson ile birlikte yapımcılığı da üstleniyor.

Fleabag Londra'da, 30’lu yaşlarında tek başına ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kadının aşk, aile ve iş hayatında yaşadığı gündelik olayların anlatıldığı bir İngiliz trajikomik televizyon dizisidir. Diziyle aynı isimdeki başrol karakteri Fleabag, Londra'daki modern yaşamla baş ederken yakın tarihli bir trajediyle yüzleşen, zeki, çekici, sinirli, kendisine yardım etmeye çalışanları reddeden, iyileşmeye ve cesaretini yitirmemeye çalışan patavatsız bir kadındır. Senaryosu hem tasarımcısı hem de başrol oyuncusu olan Phoebe Waller-Bridge tarafından oluşturulmuştur.